Sayfalar

25 Eylül 2011 Pazar

Bozburun ve Selimiye Seyahatimiz: 2. Kısım.

Bozburun anılarına ek - Yeme & İçme

2011 Tatilimizin Bozburun'da geçen ilk kısmını burada ve milliyetblog'da yayınladım (Oradaki diğer yazılarıma göz atmak isteyenler için adres:  http://blog.milliyet.com.tr/yasamkalite). Yorum yazan değerli okurlar yazıların devamını istedikleri gibi yeme içme gezme kısımlarına değinmemi istemişler, haklılar. Ben otel, pansiyon kısmına ağırlık vermiştim.


Bozburun bir ilçe. Belediyesi var. Sağlık Ocağı da varmış. (Selimiye sadece muhtarlık, sağlık ocağı yok, doktor yok, bu tatsız biraz). Buna mukabil Bozburun daha bakir, yeme içme olanakları daha kısıtlı. Ama ben o yöreye gidecek olsam Bozburun'a muhakkak tekrar uğrar, birkaç gün kalırım.

İlk iki gece kaldığımız, manzarası süper Pembe Yunus otelinde yarım pansiyon kalma zorunluğu vardı yani akşam yemeği de dahil... Tam denizin dibinde oturup yemek yemek, bir kadeh şarap içmek çok keyifliydi ama yemek bana göre az ve başarısızdı. İyi ki orada iki geceden fazla yer yoktu da çıktık....Akşamları o yemeğe mecbur olmak hoş değildi.


Daha sonra Yılmaz Pansiyon'a geçtiğimizi yazmıştım. Oda-kahvaltı 130 ya da 140 liraydı, iki kişi. Öğlenleri Melek Hanım ya da oğlu (maalesef ismini unuttum) tost, sigara böreği, patates kızartması falan isterseniz yapıyor, bir iki kere de bundan yedik. Tabii hepsi lezzetli ama zararlı şeyler. Ama patates kızartması ve yanında/üstünde yoğurt,  ketçap değil yoğurt, benim için en muazzam tatlardandır.

Akşam yemeği için liman denen kısımda 3-4 restoran var. Bunlarda önce çeşitli mezeler, kalamar ve sonra balık yeniyor. Köfte de var sanırım ama ben ev dışında köfte yemem. Bir de biftek, bonfile gibi et bulmak anladığıma göre zor, yani bu konuda uzman değiller. Selimiye'de de aynı şekilde güzel bir kırmızı et yemek olanaklı değil, kaldı ki et fazla yemem ama insan bazen arıyor. Tavuk ızgara ise benim sevmediğim birşey çünkü 6 haftada büyütülen fabrikasyon tavukların tadı plastik gibi. Yani hiç bir tat tuz yok... Besin değeri olduğunu da sanmıyorum.



Limandaki restoranlardan birine gittik bir kere, kalamarı çok methedilmişti. Evet kalamar çok güzeldi ama o gün nasıl bir terslik vardı bilemiyorum dört kere uyarmamıza rağman salata ve içecekler gelmedi. Önerdikleri balıkları (ki oraya özgü ve değerli balıklarmış sonradan konuştuğumuz herkes bunu dedi, ama biz yiyemedik, birini didikledik, gerisini kedilere attım, diğeri HİÇ yenecek gibi değildi, bize hiç uymayan bir tat, sert, kemikli bir balık. Bunların ilki yanılmıyorsam orfoz, diğeri lagos idi, tabii tersi de olabilir, keşke bildiğimiz çupra gibi balıklardan isteseydik dedik). Bu başarısız yemek bitti, hesap istedik, salata geldi. Tabii söylenip geri gönderdim, garson ve sahibi olan genç adam bozuldu, para vermeyin tamam sizi memnun edemedik dedi.... Verdim tabii birşeyler... Ancak bir sürü saçmalık, tatsız bir gece oldu. Para da vermeseydim dedim sonra, ne doyduk, ne beğendik... hiç bir şey...

Sonraki günler, Atatürk heykelinin bulunduğu meydanda, dolup dolup taşan, sarı örtülü, mantıcı tabir ettiğimiz lokantaya takıldık. Sadece mantı değil, bir sürü ev yemeği yapıyor. Kardeş, kardeş çocukları falandan oluşan kalabalık bir ailenin kadınları. İstanbul'dan gelmişler galiba ya da civarından..

Bir pastane var, limonata, dondurma, kurabiyeler güzel.. Marketler var yani büyük bakkallar... Birkaç kere şeftali seçip aldım insanın canı meyva çekiyor.

Meydanda bir de ilginç bir restoran var: Küba ya da Yunan müzikleri çalıyor ki ben bunlardan ilkini çok severim ikincisini hiç sevmem. Antakyalı bir adamın işlettiği Antakya mezelerinin sunulduğu (ve tabii balık) bir restoran, orası da keyifli. Antakya'ya özgü kestane tatlısı ilginçti, yanında dondurma ile...

Daha iç kısımlarda -yanlış anlaşılmasın çok iç kısım değil, yukarda saydıklarından belki 40-50 m mesafede, belediyeye daha yakın, yeme içme yerleri var, oralara gitmedik.

Tekne turlarına gelince. Ben senelerdir tekne turuma katılmıyorum. 25 sene kadar önce katıldığım ve tüm gün süren Fethiye civarındaki bir turda güneşten ölmüştüm tüm gün. Dayanılmaz bir işkence idi.. Sıkılınca da inemiyorsun. Güneşe zaten dayanamam 5-10 dakikadan fazla, 6-7 saat güneş - gölgesi yoktu demek-- öldürdü beni. O gün bu gün tekneye binmem. Çok güzel koylar olduğu söylendi. Malum.. tabii vardır... Seneye belki...

Selimiye'ye gelemedik... Orası bambaşka... iyisiyle kötüsüyle... Yakında... Muhakkak okuyun... :)

22 Eylül 2011 Perşembe

Bozburun ve Selimiye Seyahatimiz: 1. Kısım

TATİL 2011 - Bozburun ve Selimiye

Pembe Yunus terastan manzara


Hazırlık ve Gidiş

Senelerdir doğru dürüst bir tatil yapamadığımdan artık bu yaz tam istediğim gibi bir yer arayışına geçtim. Üyesi olduğum arkadaş gruplarına sordum: "Sessiz sakini müzik bile çalmayan, denizi güzel bir yer arıyorum" şeklinde. Gelen yanıtlar şu üç yeri vurguluyordu: Bozburun, Selimiye, Assos (özellikle Kadırga koyu).

Assos, Ayvalık, Ören taraflarının denizi bana çok soğuk gelir, kırk saatte giremem. Uzun süredir doya doya denize girememiş olmamanın verdiği dayanılmaz istek ve arzuyla denize üşemeden rahatlıkla girip girip çıkabileceğim bir yöre olsun istiyordum; Fethiye Belcekız, Ölüdeniz gibi. E önerilen iki yer de Marmaris'te idi. Haritadan inceledim, Google'dan otel, pansiyon, ev... ne varsa baktım.

Bu arada bir arkadaş grubundan Bozburun'da İstanbullu genç karı-koca bir çiftin bu sene açtığı Bosprina Otel'in adı verilmişti. Web sitelerini inceledim. Plaj, odalar her şey çok güzel görünüyordu. Sadece otelin plaja 50 metre mesafede olması beni epey düşündürmüştü çünkü ben tam deniz kenarında olmayı severim. Bazıları balık burcu olmamla açıklarlar; denize girmeyi, deniz kenarında olmayı, denizi seyretmeyi.... deli gibi sevmemi... Otelcilerle telefonda konuştum iki kere, başka yerlere de baktım, en sonunda "tamam" dedim, beş gecelik yer ayırttım, "bir gecelik ücreti havale edin" dediler, onu da yaptım.

Tatilimizin ikinci 5 günü için Selimiye'yi düşünmüştüm. Yine Web'den aramalar...İskele Pansiyon ile konuşmalar, 5 gecelik yer ayırtma, istedikleri iki gecelik ücreti havale ederek otel işlerini hallettim, daha doğrusu hallettiğimizi sandım. Uçak biletleri de temin edildi... Yola çıktık oğlumla.

Dalaman'da uçaktan indikten sonra Havaş servisiyle iki saatte Marmaris'e geliş, 1,5 saat Bozburun minibüsü bekleme, sonra minibüse biniş ve bir saat süren yolculuktan sonra Bozburun... Minibüs denizin hemen kenarından geçiyor, Solda pansiyonlar... basit, salaşımsı... Lüks yer yok. (Zaten böyle istiyordum). Sağ tarafta çok dar bie deniz kenaeı / iskele türü yapılar, bu dar yerde şezlonglar, insanlar güneşleniyor... İlginçti. Çünkü bilirsiniz genelde yol pansiyonların arkasından geçer, deniz kenasından hele ki şezlonglara çok yakın değil...

Ama çok şirin, ve muhteşem bir deniz.

Ve biz neredeyse tüm gün sürmüş yolculuktan dolayı artık kan ter içinde ve yorgunuz.

Birinci kısım - İlk 5 gün - Bozburun

Bosprina'ya vardık. Güleryüzle karşıladılar. Ama o geçtiğimiz o şirin, hoş, tam deniz kenarı yerlerden sonra burası tam bir hayal kırıklığı. Evet denize 50 metre mesafedeyiz demişlerdi, ama burası da pek sevimsiz bir yer! Giriş (kahvaltı, yemek için kullanılan yer), resepsiyonun olduğu salon... bunlarda hiç bir sevimlilik yok. Sevimli salaş farklı bir şeydir, iç sıkıcı bir döküntülük, tarzsızlık farklı. Ege ile de konuştuk, burası nasıl, hangi sıfatlarla ifade edilebilir? Tam bulamadık (Reyhan, Mehmet güzel ifade ederlerdi eminim, ben ancak bu kadar ifade edebiliyorum).... Bize önden bir oda ayıracaklardı, güya, uzaktan da olsa biraz deniz gören. O odada bugün tesisat sorunu oluştuğunu, taştığını söylediler... Başka oda verdiler. Odaya çıktık.

Web'deki fotoğraflarla yakından uzaktan alakası olmayan bir oda. Bambaşka bir oda... Web'e koydukları oda resimlerinin bu odayla yakından uzaktan ilgisi yoktu. Ayrıca odada bavulu koyup açacak yer parçası yoktu). Çok ama çok canım sıkıldı. Gene de bir iki parça eşyayı çıkardım... Odada adım atmak bile imkansız... Bir de prize sokulan sivrisinek ilaçlarını gördğm... tamam dedim işimiz var. Sivrisinek bana çok gelir, kimseye gelmez bana gelir, bazıları bunu kan grubuyla açıklar. Sonradan göreceğimiz yaşayacağımız gibi sivriler bir tek burada var(mış), aşağıda anlatacağım gibi buradab kaçıp kaldığımız diğer 2 pansiyonda rastlamadık.

Dışarı çıktık keşfe. Ama ben çok sıkkınım. Plaja bakalım dedik. Belki orası gerçekten de resimlerdeki gibi çok güzeldir. "50 m ötemizdeki plaj" diye gösterdikleri süper plaj görüntüsüne de çok kanmıştık karar veririrken. O resimleri görünce hemen orada olmak istiyordu insan....50 m ötede çok bakımsız, çöp içinde, 3-4 kırık şezlongun olduğu, plaj girişinde onlarca çöp konteynırı ve sayısız, büyük çöp torbalarının olduğu bir "plaj" vardı... Birkaç tane de kırık dökük ve insanı güneşten koruması imkansız şemsiye bozuntusu... Orada "plajın" keyfini çıkaran inasnalr da maalesef bize hiç uygun değildi... 30-40 m ötedeki feci bir yerden de iğrenç bir müzik bağırtısı geliyordu. Artık ağlayacaktım.

Az önce minibüsle geçtiğimiz yerleri dolaştık. Çok hoş, çok şirindi... Deniz nefisti... Bir pansiyona baktık, fiyat sorduk, çünkü o Bosprina'da bir geceden fazla kalmama imkan yok anladım. Baktığımız pansiyon oldukça döküntü, eski bir yerdi ancak kalanlar çok memnundu. Eski derken merdiveni, kapıları, tuvaleti, lavabosu eski püskü yerleri kasdediyorum, böyle şeyleri sevmiyorum... Biraz daha yürüdük, oradaki en şık, hoş, siklamen rengi çiçeklerle ve yeşilliklerle sağı solu sarılmış Pembe Yunus adlı yere geldik. Girelim girmeleyelim... Girdik. Fiyat biraz daha yüksek o kaçmaya çalıştığımız otelden. Ama manzara, oda, oturulacak yerler kıyas kabul etmez bir farklılıkta. Sahibi de şaştı "O Bosprina 130 TL demek ha??!!!" diye.  Bizim ki de aynı!:( Ama bize verecekleri oda terasta. İnanılmaz bir manzara, süper bir deniz, terasta beyaz minderli ahşap koltuklar, çiçekler, oda geniş, perdeleri yöresel kumaşlardan.... Ve bu oda 180 TL. Ancak iki gece boş... Sonraki üç gece için başka yere geçmek gerekecek, olsun.



"Yansın" dedim "Bosprina'ya verdiğim 130 TL". Ege bu yeni otelcilerimizle, arabayla gidip, bavulumuzu aldı, onlara da biz kalamayacağız burada deyip geldi sağolsun, beni o yükten kurtardı. Süper iki gün geçirdik... Tek mesele hafif sesle de olsa ve çok güzel de olsa müzik çalmaları idi. Bozburun'a gelen hemen herkes gibi ben de en sevdiğim müzikler çalsa bile ki orada çalıyordu, ful sesszilik istiyordum....





Az ötedeki (belki 100 metre) YILMAZ PANSİYON'a geçtik, sonraki 3 günümüz için.


(Tüm bu yolculuğun resimlerini facebook'a koydum bakabilirsiniz...)




Nasıl anlatmalı Yılmaz Pansiyon'u... Aradığım tatili bulmuştum. Ses yok. Bir anne ile oğlu işletiyor. Kahvaltı nefis... Sabah erkenden denize girip çıkıyorsun, farkedip kahvaltını hazırlamış oluyorlar...Köylü insanlar ama, çok uzun zamandır bu işi yapıyorlar. Çok akıllı, çok duyarlı insanlar. Odalar yeni revizyondan geçmiş. Her yer yepyeni. Tertemiz. Burada da balkonumuz var, manzaralı... Yabancı turistler var. Nereden bulup geliyorlar bu ücra yerdeki bu pansiyonu diye merak ettim. Anlattılar. Bu pansiyon, yabancı turistlerin ellerinden düşümeyen bir kitapta var (adını unuttum). her ülke için varmış bu kitaplardan. Bozburun için sadece bu pansiyon var o kitapta. Her sene mi 2 senede bir mi ne birileri gelip bakıp inceleyip, turistlerin şikayetleri varsa onları da dikkate alıp kitaptan atabiliyorlarmış o tesisi. Bu bakımdan çok dikkatliler. Çok özenliler. Bu o anne oğlun yapısında var zaten anladığıma göre. Çok tatlı insanlardı. Artık sürekli gidebileceğim bir yer bulmuş oldum :) Huzur, huzur, huzur. Öyle bir yer.

Teknolojinin ülkemizde ne kadar geliştiğini anladık!:) Her tesiste kablosuz Internet bağlantısı var. Aslında eminim o insanların çoğu  "kablosuz" demek olduğunu bilmiyor "wireless"ın, ama sık sık kullanıyorlar tüm geçtiğimiz yerlerde, tabelalarına da yazmışlar.

Ben de bundan yararlanıp Bosprina'ya eposta atıp kınadım, oraya ait olmayan fotoğraflar koyarak insanları yanıltmalarının suç olduğunu, Web'de söylenen şeylerin taahhüt olduğunu belirttim... Çok uzun cevap yazmışlar. Alınmışlar, nedense. Resim konusuna hiç değinmeyip, ona bir açıklama getirmeyip (buna ne açıklama yapılabilir ki zaten!) biz Bozburun'u çok sevdik de buraya taşındık, iyi şeyler yapmaya çalışıyoruz... gibisinden duygusal bir eposta atmışlar... Turizmci bir tanığıma anlattım, "TÜRSAB'a şikayet et" dedi. Yapmak gerek. Yani bunlar gibisini gerçekten görmedim cidden, resimleri ustalıkla çekip küçücük havuz ve odaları büyük gösterenler var, ama bunlar gibi, olmayan resimleri koymak???!!! :(

Devamı yakında..... SELİMİYE'de 5 gün diye planlayıp 10 gün yaptığım tatil.