Sayfalar

24 Şubat 2012 Cuma

Yeni bir formül: 4 + 4 + 4 = 4


4 + 4 + 4 şeklinde eğitimi 12 yıla çıkarıyoruz kandırmacası ile toplum aptal yerine konmak istenmektedir. Ama toplum -- en azından bu işlere kafa yoran, düşünen, düşünebilen toplum -- aptal değildir.

Bu --dünyanın güleceği -- formül ile amaçlanan, zorunlu eğitimi 8'den değil 5'e, 4 yıla indirmektir.

3-6-9-12 çocuk doğurması beklenen gelin...

Zaten muhalefet eden, sokaklara inip ses çıkarmaya çalışan insan/grup sayısı günümüzde çok ama çok azdır. Bunlar da her türlü şiddete uğrayarak içeri atılmakta, afiş astı diye, karısını doğrayandan daha çok cezalar verilerek gençlerin hayatı söndürülmekte, sesleri kesilmeye çalışılmakta, bunları görenler ders alıp korkup sinsin, hiç ses etmesin istenmektedir. 

Hedeflenen tamamen sessiz bir toplum yaratmaktır. 4 yıl okusun, o da dindar eğitim olsun. Sonra da din eğitimi alsın (din eğitimi verecek yerler artacak, çeşitlenecektir). Araştıran, düşünen, akıl muhakame yürüten, eleştiren, tartışan hiç bir kafa kalmasın. Araştırma, eleştirel düşünme öğretilmeyen beyinlerin belirli bölümleri gelişmemektedir; bu bir bilimsel gerçektir.  Kabaca, beyinlerinin o bölümleri ölmektedir diyebiliriz. Amaç budur. Beynini sadece anlamadığı arapça duaları ezberlemekte kullanan, sadece ezber belleği çalışan bir beyin ki hiç bir işe yaramaz.

Çok aydın, gazete okuyan ve karısını da bilgilendiren kocası maalesef erken yaşta öldükten sonra evdeki yardımcım kadın, onun yalnız olmasını fırsat bilen mahalleli ile ilişkileri sonucu hemen başını örttü (kocası buna çok üzülürdü), gazete bilgilerini kocasından aldığından ve hayatında kendisi gazete kitap okumadığından şimdi bilgisiz kaldığı gibi o cahil ötesi konu komşularından her gün aldığı inanılmaz cahilce, mantıksız, uydurma “fikirleri” gelip bana aktarmakta. Her dediğine karşı çıkıyor, açıklıyorum.. Onun bu hali gece beni uyutmuyor. Demek diyorum böyle milyonlar var ve bu “eğitimle” bunlar giderek artacak… Böyle bir toplumla gelişebilir miyiz?:(

Regl sancısında ağrı kesici alırsan kanama azalır, çocuk yapamaz olursun’dan tutun da, 

bal şişmanlatmaz çünkü arı yapar,

 “her şeye atlıyormuşum diye (atladığı yok oysa) “bende panik ataklık” var”.. Ataklık. 

Yavu dedim her şeyden evvel böyle bir kelime yok. Ayrıca sende panik atak hastalığı yok. Açıkladım.. Ama inanmaz baktı gözleri…
Eğitimsizlikle ve buna bağlı olarak düşünememe, muhakeme edememe ile bu noktalara geliniyor….

Dünyada zorunlu eğitimin 5 yıl olarak kaldığı ülke sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Ama "gelişmiş demokrasi" Türkiye'de 4 yıl olacak.

Neden 12 değil de 4 yıl? Çünkü 4 yıldan sonrası için söyledikleri açık öğretim ile devam bilimsel bulgulara tamamen sırt dönmektir. Araştırmalar göstermektedir ki açık öğretim / uzalktan eğitim / e-öğrenme küçük çocuklar için uygun değildir. Lisans düzeyi için bile pek başarılı olmamakta, yüksek lisans veya yetişkin eğitimi için daha uygun olabilmektedir.

Çünkü uzaktan eğitim, açık öğretim; öz disiplin, öz düzenleme becerileri (planlayabilme, planı uygulayabilme, vb...), içsel motivasyon gerektirmektedir. 11 yaşındaki bir çocukta bunlar olmaz. Çocuk, dışarda ya da Internet başında oyun oynamak dururken Internet'ten gelen dersleri mi takip edecek (bu dersler kimi zaman asenkron kimi zaman senkron olacak). Hangi 11, 12, 13... 17 yaşındaki çocuk bunları nasıl planlar, takip eder? Ruhsal ve zihinsel gelişimleri bunları becermeye elverişli değildir o yaşlarda.

Lisede bile zor ki 11-14 yaşlarda bunu hiç bekleyemeyiz. Çocuklar bu eğitime yazılsa bile herhalde en geç birkaç hafta içinde bırakırlar.

Ülkemizde okullaşma oranı zaten çok düşüktür. (Okullaşma oranı, o yaş grubunda okulda olması gerekenlerin okulda olması). Liselerde yüzde 50 civarında. Gelişmiş ülkelere göre çok ama çok düşük; yani lise yaşında olanların zaten yarısı liseye gitmekte yarısı gitmemekte.

Zorunlu eğitim 8 yılken de 5 yılken de, gitmeyenlerin ana babası cezalandırılmak durumdayken bile (yasaya göre) okula gitmeyen bir sürü çocuk var(dı). Bakkal çırağına, berber çıragına sorun; okula gidiyor musun? Hayır. Neden? İşte... Ya da babam okuldan aldı beni.

TÜİK sitesinden aldım aşağıdaki verileri.... Bu iktidar zamanında artmış görünüyor, temel zorunlu eğitimin 8 yıla çıkarılmasından dolayı. Nasıl olduysa mecbur kalmışlardı buna.

Dönemiİlköğretim Net Okullaşma Oranı(%)*Yükseköğretim Net Okullaşma Oranı(%)**Ortaöğretim Net Okullaşma Oranı(%)***
2008-200996.5027.7058.50
2007-200897.3721.1058.56
2006-200790.1320.1456.51
2005-200689.7718.8556.63
2004-200589.6616.6054.87
2003-200490.2115.3153.37
2002-200390.9814.6550.37
2001-200292.4012.9848.11
2000-200195.2812.2743.95
1999-200093.5411.6240.38
1998-199989.2610.7638.87
1997-199884.7410.2537.87
1996-199789.409.2138.54
*2007-2008 öğretim yılına ait okullaşma oranları Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi 2007 Nüfus Sayımı sonuçlarına göre hesaplanmıştır.
**MEB(İLSİS)i 2002/'03 eğitim öğretim yılında başlatmıştır. Veriler eğitim ve öğretim yılının başında ve sonunda alınmaktadır.
***18.08.1997 tarih ve 4306 sayılı yasa ile 1997/'98 öğretim yılından itibaren 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitime geçilmiştir


Konuya dönecek olursam:

Diğer bir deyişle, zorunlu eğitim de zorunlu değildi. Ama hiç değilse, giden, 8 sene iyi kötü bir eğitim-öğretim alıyordu.
Şimdi 4 sene. Bu çağda, olacak iş değil.

İşin acı yanı, tüm STK'lar ses çıkarırken, esas ses çıkarması gereken Üniversiteler, ve de özellikle -- benim de doktora yapmış olduğum -- Eğitim Fakülteri'nden ses çıkmaması. Utanç verici. Utanıyorum. Ha evet çoğu da yandaşlarla dolduruldu neden ses çıkarsınlar?; çıkarmasınlar diye oralara kondular. Ama hala yandaş olmayanlar da var(dır)...
Üniversitenin üç misyonu vardır.
1) Bilimsel araştırma yapmak
2) Elde ettiği bilgileri toplumla paylaşmak
3) Ders vermek.

İkinci misyonlarını yerine getirmiyorlar.

Bu 4 + 4 + 4 =12 yalanına her ortamda herkes ses çıkarmalı. Çünkü bu 12 değil, 4. Pratikte olacak olan 4.
Böylelikle

- Zorunlu eğitim 4 yıla inmiş olacak.

- 11-12 yaşından itibaren erkek çocuklar kendini sokağa vuracak ve tarikat eğitimlerine.

- Kızlar eve kapatılacak, evlendirilecek. Çocuk gelinler olayına hükümetten, iktidar kesiminden hiç ses gelmiş miydi?
Gelmez. çünkü Peygamber efendimiz 11 yaşındaki kızı almamış mıydı? Cumhurbaşkanı eşi çok çok genç yaştayken ama kendi yaşı büyükken  evlenmemiş miydi? Milletvekilleri, bakanlar arasında da eşlerini çok genç yaşta "alanlar" yok mu? (Dolayısıyla çocuk gelin meselesi onlar için son derece normal bir oldu. Hatta olması gereken!)
Kokarım, sırada, kızların, kadınların yanlarında akrabası bir erkek olmadan sokağa çıkamaması gelir. ben o zaman sokağa çıkamam...:( Sonra spor ayakkabı giyme yasağı, batı müziği dinleme yasağı... Kadınların kapalı mapalı hiç bir havuza girememesi...  Gülmeyelim, komplo teorisi demeyelim. Bu projenin adımları böyle... Şafak Pavey'in İran'da çalıştığı seneleri anlatan kitabını okumanızı öneririm.

Bu artık tüm emellerini açıkça,çekinmeden ortaya koyan önerdikleri, önerebildikleri (ne de olsa höt diyecek kurum kalmadı, hiç bir kurum kalmadı) son tasarı bunları hala demokratik, ilerici falan sanan körlere bir şeyler söyleyebiliyor mu? O "yetmez ama evetçiler" saçmalığı... Utanıyor olmalılar. Hala evet diyorlarsa ... algılama, mukayese yapabilmeli, çıkarım yapabilme beyin bölgelerine bakmak gerek...(Buraya gülme işareti mi üzüntü işareti mi koymalı!) Bu becerileri olmayan, ya da kimi çıkarı olan "liberaller"le geldiğimiz nokta bu. Dincilerden çok bunlara kızıyorum... 


Dr. Filiz Eyüboğlu (Eğitim Bilimci)

15 Şubat 2012 Çarşamba

WHITNEY HOUSTON




Bazı insanlar dünyayı daha güzel bir yer yapıyorlar, geç farkedebiliyoruz.



Kadın seslerinden ikisini çok severim: Barbara Streisand ve Whitney Houston. 1990'da sanırım Londra'ya gittiğimde Whitney'in bir CD'sini almıştım, kaç kere dinledim bilmem, çok da aşırı hayranı değildim ancak mezzo soprano sesinin muhteşemliği... beni hep etkilerdi. Bazı insanlar dünyamızı daha güzel yaparlar, ama bunu onların gidişinden sonra farketmemiz acı... Bu şarkıyı dinledikçe içime hem hoş duygular geliyor hem de acıyla doluyor. Oysa bu şarkıya ilişkin bir anım yok. Anım derken bu şarkıyı bir sevgiliyle falan dinlemiş ya da bir sevgiliyi düşünmüş değilim, değildim...

Bu kadar güzel bir şarkı söyeleyen insan yok artık. Yukarıda bağlantısını verdiğim ve dinlemenizi önerdiğim bu şarkıyı (Run to You) Kevin Kostner ile oynadığı Bodyguard filminde duymuştum ilk olarak sanırım. Sinema tarihinde yeri olan bir film değil ama bir kaç kere izledim, güzel bir kadın, bence o tarihlerde olağanüstü yakışıklı Kevin Kostner, çok güzel şarkılar... aslında şarkıları güzel yapan W.Houston'un sesi ve söyleyişi... Bir aşk...

Gözlerime inanamamıştım. Michael Jackson'un 2001'de verdiği solo kariyerine başlamasının 30. yıl konserlerinde (youtube'da var, muhteşem: iki tekrarı yapılmış, ikincisinin ertesi günü 11/09) MJ'in en sevdiğim şarkılarından olan (sevmediğim var mı?) Wanna Be Starting Something'i söylüyordu Whithey Houston kalabalık bir dansçı grubuyla, MJ izliyordu... WH o kadar ama o kadar zayıtı ki! Somalili bir aç gibi... Sadece iskelet. Sürekli olarak "ne olmuş bu kadına yaaa.." deyip durdum. Sonra İnternet'ten aradım, okudum, 1992'de evlendikten sonra kocası olacak adamın onu uyuşturucuya alıştırmasını, şiddet uygulamış olmasını, bunlara rağmen aşkını .... "Birini uyuşturucuya alıştırmak" ne kadar mide bulandırıcı bir kavram!:( Ve bu kadar güzel birine şiddet uygulamak (güzel olmayana uygulansın demiyorum elbet) Ve de kadının bunlara katlanması!!:( Kadınlar neden bu kadar zayıf? Bunları yapan bir adama hala aşık olmak, sağlığını bozmak, kariyerini yok etmek... Daha günümüze yakın resimlerinde ise yaşlanmış (yaşından 10 yaş yaşlı gösteriyordu bana kalırsa) ve biraz kilo almıştı. yani o çok güzel kız değildi artık.

Ve birkaç gün önce gitti:( Odasında da sadece reçeteli ilaçlar varmış. Uyuşturucu denmiyor.

Bana güzel duygular veren, dünyayı üç-dört dakika boyunca olsa da güzel yapan biri daha gitti.

http://www.youtube.com/
Music video by Whitney Houston performing Run To You. (C) 1992 Arista Records, Inc.