Sayfalar

18 Temmuz 2013 Perşembe

Cumhuriyetçilik ve Solculuk

Doç. Dr. Barış Doster, Teori Dergisi, Mayıs 2013

Cumhuriyetçilik en kısa, en yalın, en basit tanımıyla, yurttaşların, her bir kişinin tam ve eşit katıldığı bir politik toplum temeline dayanır. Cumhuriyetçi olmak için şu üç temel ilkeyi benimsemek gerekir:
1) ...... 

2) ......
3) ......

(…)

Solculuk en kısa tanımıyla emekten, eşitlikten, bağımsızlıktan, aydınlanmadan yana olmak, sömürüye ve emperyalizme karşı çıkmaktır. Sınıflı bir toplumsal yapı yerine sınıfsız bir düzeni egemen kılmaya çalışmaktır. Eşitsizliğe, bağımsızlığa karşı eşitliği ve bağımsızlığı savunmaktır. Akıl ve bilim dışı akımlara karşı ödünsüz biçimde aydınlanmanın yanında saf tutmaktır…
(…)

Bu tanımlardan çıkan sonuç, her cumhuriyetçinin yüzünün sola dönük olması, her solcunun da mutlaka cumhuriyetçi olması gerektiğidir. Bu bağlamda ABD’deki Cumhuriyetçi Parti’nin ideolojisi veya adında cumhuriyet olup da demokrasiyle yakından uzaktan ilgisi olmayan ülkelerin durumu konumuz dışındadır. 

Hemen belirtmek gerekir ki, azgelişmiş ülkelerde, gelişmekte olan ülkelerde, 3. Dünya ülkelerinde devrimci hareketler sınıf mücadelelerinden değil, ulusal bağımsızlık savaşlarından doğup beslenirler. Cunhuriyetçi, millici, halkçı, devrimci, aydınlanmacı, antiemperyalist karakterleriyle öne çıkarlar. 


Fransız siyaset bilimci Maurice Duverger; sol, sosyalist, sosyal demokrat partilerin iki ana kaynaktan geldiğine dikkat çeker:

1-    Marksist ideoloji. Avrupa’daki merkez sol, sosyal demokrat partiler, işçi sınıfıyla iç içe olan Marksist hareketlerin, örgütlerin merkeze kaymasıyla oluşmuştur.

2-    Ulusal kurtuluş savaşları. Üçüncü Dünyanın sol partileri, antiemperyalist karakterli ulusal bağımsızlık savaşlarından doğmuştur. 


Cumhuriyet ve Solculuğun ortak paydaları
……
…….



Türkiye’de solcu olmanın önkoşulu


Ülkemizde solcu olmanın önkoşulu, Atatürk’e, Kurtuluş savaşı’na, Cumhuriyet’e sahip çıkmaktır. Çünkü tam bağımsızlıkçı gelenek, antiemperyalist mücadele, halkçı ve devletçi ekonomi, aydınlanma, kadın-erkek eşitliği, feodalizm karşıtlığı, laiklik, çağdaşlık hep Kemalist birikimin içindedir. 

Bunun aksini ileri sürmek, ya emperyalizmin yedek lastiği olan liberal solun (ne demekse o) ya da emperyalizmin diğer yedek lastiği olan ve etnikçiliği, mezhepçiliği, bölgeciliği sosyalistlik sananların safına düşmektir. 

O nedenle kendilerini sosyalist sanan kimilerinin AB kuyrukçuluğu yapması da , ABD’nin başına esmer bir başkan seçildiğinde güne daha mutlu başlaması da , toprak reformu talep etmemesi de, terör örgütünün siyasal uzantısı örneğinde olduğu gibi ABD’nin Irak işgalini desteklemesi de doğaldır. Sabahtan akşama dek insan haklarını savunan “solcu” aydınların ve örgütlerin, terör örgütüne hiçbir sert ve tutarlı eleştiri getirmemesi de içine düştükleri ideolojik tutarsızlığın göstergesidir…… (…) 

Ve sonuç halktan kopmaktır, marjinalleşmektir, itibarsızlaşmaktır. 

Toprak ağalarının arkasından yürüyüp, uyuşturucu baronlarının yanında durup, terör örgütü liderlerinden emir alıp, solculuk yaptığını söylemenin, hele bir de 68’li geçinmenin inandırıcılığı yoktur.
(…)


Cumhuriyetçiliğin, yurtseverliğin, solculuğun içiçe geçtiğini kavrayamayan “sosyalist” ve “komünist” örgütlerin, günlük gazete çıkarmalarına karşın, gençlik kolları başta olmak üzere, yandaşlarının, tabanlarının, seçmenlerinin Taraf ve Radikal okumaları, terör örgütünün uzantısı olan partiyi “sol parti” sanmaları, ideolojik savrukluğun göstergesidir.

Bu partilerde, liderlerinde, kadrolarında, yayın organlarında Atatürk ve Cumhuriyet'e yönelik sansür, siyasal gerçeklikten kopukluğun göstergesi olduğu gibi, tarih bilgisinin eksikliğini de gösterir. Şöyle ki, dünya üzerinde, kendisini solcu, devrimci, sosyalist, haklçı, bağımsızlıkçı, antiemperyalist, sömürü karşıtı olarak tanımlayan hiçbir harekette ve önderde, Atatürk düşmanlığı görülmez. Tersine Lenin'den Mao'ya, Castro'dan Tito'ya, Nasır'dan Gandi'ye kadar hepsinde Atatürk ve Cumhuriyet'e ilişkin olumlu, saygılı, övücü ifadeler vardır. Çünkü hepsinde tarihsel bilinç vardır. Hepsi, Atatürk'ün önderlik ettiği Kurtuluş Savaşı'nın sınıfsal karakterini, antiemperyalist boyutunu, öncelikli hedeflerini, ülke dışındaki müttefiklerini, dönemin koşullarını ve nesnel gerçeklerini çok iyi bilirler.

Cumhuriyetçi olmayan sözde solcularda görülen halktan ve gündemden kopma, halka yabancılaşma, teorik zeminde ve politik pratikte kendini her alanda gösterir. Mesela sabahtan akşama kadar kerameti kendinden menkul bir "insan hakları, hukuk devleti, özgürlük, demokrasi, sivil toplum, Kürt meselesi" söylemini dillerine dolayan "sol" çevrelerin, halkın somut, güncel, yakıcı sorunlarına ilişkin tek bir çözüm önerileri yoktur.


(...)

Bu kadro, Lenin'in "Ulusların kendi kaderini tayin hakkı, bağımsız-egemen devletlerin parçalanması için kullanılamaz" şeklindeki tezini anlamadığı gibi, emperyalizm tahlilini de anlamamıştır.


Atladığım çok yer oldu elbette, yazmak zaman alıcı takdir edersiniz ki. Dergiyi bulup tamamını muhakkak okumanız dileğiyle… fe.