Sayfalar

26 Ekim 2011 Çarşamba

Arkadaşım Bahar için...

Dün korka korka Barış'ı aradım, evet... maalesef Bahar'ı kaybetmişiz.
Bugün cenazesine katıldık... AFL'li arkadaşlarının kıymet ve vefa bilirliği gözlerimi yaşarttı, zaten gözlerim dolu dolu idi..

Geçen sene Barış Kanada'dan Türkiye'ye dönüş yaptığında (on sene sonra) büyük bir sevinçle onunla buluşmuştum. Daldan dala atlayarak yüzlerce konudan konuşmaya çalışırken Bahar'ın hastalığından, tedavi gördüğünden, şimdi iyi olduğundan bahsetmişti. Ben de parantez açarak benim de ciddi bir rahatasızlık geçirdiğimi, tedavi gördüğümü anlatmıştım. Bahar'ı sadece ismen biliyordum, aynı liseden olduğumuz için, ama benden çok farklı bir dönemden.

Sonra, Bahar'ı facebook'uma ekledim. Barış'la onu gidip tanışıp sohbet etmemizden önce bir mesajı geldi facebook'tan: "metastaz"!!!! Çok fena olmuştum. Ona mesaj attım...

Sonraki hafta Pazar günü Barış ile Bahar'ın Üsküdar'daki, süper boğaz manzaralı ve çok güzel, zevkli döşenmiş evine gittik. Saatlerce sohbet ettik. O kadar etkilendim ki! Birimiz 69, birimiz 90 ve birimiz 76 mezunu üç AFL'li acaip güzel sohbet etmiştik. Güzel sohbet nedir? Benzer altyapılar, benzer akıl fikir düzeyi, birbirini canı gönülden dinleyip soru sorma, yorum yapma... bir şeyler söyleme... Öyle kişiler biliyorum ve artık hiç konuşmak istemiyorum ki en içten duygu ve düşüncelerinizi açarsınız, ya birşeycik demezler ya da "ay, neyse..." deyip başka konuya geçerler... Bizim üçümüzün arasında böyle birşey olmadı. Saatler hızla aktı, ve ayrıldık. Hepimiz de mutluyduk.

Akabinde Bahar'ın ikinci kemoretapi seansları başladı. Her kemoterapi uygulamasından sonra bir günümü ona ayırıp gittim oturdum, yine çok güzel sohbetler ettik...

Sonra tomografisi çekildi, tedavinin etkisi olup olmadığını görmek için, o sırada benim de kontrollarım vardı... Birkaç gün sonra konuştuğumuzda "iyileşme yok, yeni bir tedavi için testler yapılıyor" dedi... Umutsuz değildi, bana öyle geldi.

Ama sonra anlayamadığım şeyler oldu. O da anlamadı ve hayal kırıklığını bloguna yazdı. Bu konudaki tuhaflıkları, doktor olamamış "doktorunun" tutum ve davranışını yazdı. Testin sonucu ve tedavinin akıbeti için kendisini arayacak olan onkoloğu onu aramamıştı. Bahar da zaten o tedaviyi araştırmış ve istemez olmuştu.

Bahar, biliyorsunuz bir yazar, pek çok özgün kitabı ve de çevirileri var. Blogunu okuyunca da anlıyorsunuz çok güzel bir anlatım, çok güzel kelimeler.... google'dan Bahar Öcal yazarsanız bloguna ulaşırsınız.

Derken düşünmek için kardeşi ve yeğeninin Bodrum'daki evlerine gitti. Ben de o süreçte kısa sürede 3-4 kere Ankara'ya gidip gelmiştim oğlumun ODTÜ'ye kaydı, İngilizce sınavı, yurt başvurusu ve yurda yerleştirilmesi için. O zaman zarfında Bahar beyin ameliyatı olmuş!:( İstanbul-Ankara yollarında olduğum için birkaç gün gecikmeli haberdar oldum ve o sırada evine çıkmıştı, telefonda konuştuk. Sesi gayet iyi idi. Doktoru olacak kişinin beynini hiç takip etmemesi konusundaki isyanını da yine yazdı.

Bu süre zarfında blogunu hep takip ettim. Öğrendim ki Bodrum'a taşınmaya karar vermiş, en azından birkaç ay... bir süre... Kardeşinin evinin üst katına.

Oraya gitti gayet umutlu olarak. Orada mutlu oldu. Telefonda konuştuk, gelirsen sevinirim dedi. Ve ben cidden gitmeye, ziyaret etmeye karar verdim.

Ancak çok da fazla zaman geçmeden, belki bir kaç hafta, Barış haber verdi, Bahar hastaneye kaldırılmış; teşhis zatürre... Ve derken .... evet derken gitti.... Belki kaçınılmaz sondu. En azından hepimiz bir gün gideceğiz. Ancak, şu son süreç çok hızlı oldu sanki.

Her ölüm erken...

En mutlu olduğu şey çevresini saran dostlarıydı. Buna hayret ediyordu ve kendini çok şanslı buluyordu. "Mucize" diyordu. "Bunu gördüm ya" diyordu. Çünkü, hastalığından önce yapayalnız olduğunu, bazen 15 gün kimseyle tek kelime konuşmadan günler geçirdiğini anlatmıştı bana... Çünkü ben de ona yapayalnız olduğumu anlatmıştım. Belki ona bu kadar empati duyma nedenim -daha tanışmadan--- onun da benim gibi yalnız bir kadın olmasıydı. O da bana "senin hiç değilse oğlun var" diyordu....

Gerçekten de o hastalık ve tedavi sürecinde pek çok arkadaşı, liseden olanları biliyorum, sürekli ilgilendiler, durumunu izlediler, yanında oldular... Allah herkese böyle arakdaşlar nasip etsin...

Ben, göreceli yeni tanımakla birlikte, değer verdiğim bir arkadaşımı yitirdim. Yukarda yazdığım gibi, insanı gerçekten dinleyen, soru soran, yorum yapan, bir şeyler söyleyen kişiler o kadar az ki!! Ya da bu sadece bana mahsus, ve bu garip bir karma! :(

Cenazede düşündüm... hayat ne kadar yaşasak da kısa... sonunda o toprağa giriyorsun bir gün evvel yaşıyorken... beyaz bir örtü içinde... Anlamsız tüm kırmalar, anlayışsızlıklar, ihtiyacınız olduğunda "işim var" falan diyerek bir türlü zaman ayırmamalar, ya da sadece öylesine sırt çevirmeler, üşenmeler, empatisizlik... çekememeler, düşmanlıklar, hırslar... Akraba olup sizi hastayken ziyaret etmeyenlerin zavallı ruh durumları... Biyolojik kardeşlerim gibi.... Böyleleri cenazenize de gelmezler olasılıkla (ve gelseler ne farkeder aslında ?!). Geçende yardımcımın eşi yıllarca çektiği ama tedavi ettirmediği, bin küsurlara çıkmış şekerinden öldü. Babası ve kardeşleri hayat boyu ilgilenmemişler, aramamış sormamışlar, cenazesine de son dakikada zar zor gelmişler...

Bahar, senle seyahate çıkacaktık benim arabayla. Sen araba kullanmıyordun, ben de yalnız çıkamıyordum...

Geç tanıştık, az sürdü arkadaşlığımız.

Mutlu geçirdin son aylarını hiç değilse. Rahat uyu.