...1920’de halkçılığı ve
hatta "Devlet Sosyalizmi"ni savunan Kemalistler, 1923 İzmir İktisat Kongresi’nden
sonra “hususi mülkiyet - ferdi teşebbüs” yolunu denediler. Yedi yıl süren bu
deneyim sonunda, bizim gibi Ezilen Dünya ülkelerinde bağımsız, dengeli ve hızlı
kalkınmanın ancak Devletçilikle olacağı görüldü. 1931’de yeniden Devletçilik’te
karar kılındı ve Altı Ok tamamlanarak CHF 1931 Programı’na yazıldı. 5 Şubat
1937 günü Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. Maddesine kondu. (s. 21)
... Altı Ok’un
Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik ve Laiklik oklarının uluslararası kaynağı,
burjuva-demokratik devletlerdir, özel olarak da Büyük Fransız Devrimi’dir.
Halkçılık ve Devletçilik oklarının esin kaynağı ise Sovyet Devrimi’dir. Devrimcilik oku ise, Türkiye’nin yaşadığı sürecin zorunlu bir ürünü olmakla birlikte, hem Fransız Devrimi’nin hem de Sovyet Devrimi’nin yarattığı büyük cereyanlardan beslenmiştir (s. 23).
Halkçılık ve Devletçilik oklarının esin kaynağı ise Sovyet Devrimi’dir. Devrimcilik oku ise, Türkiye’nin yaşadığı sürecin zorunlu bir ürünü olmakla birlikte, hem Fransız Devrimi’nin hem de Sovyet Devrimi’nin yarattığı büyük cereyanlardan beslenmiştir (s. 23).
Kemalizmin önemli
teorisyenlerinden Mahmut Esat Bozkurt, 1789 Fransız, 1917 Sovyet ve 1919’da
başlayan Atatürk ihtilallerini, “tam ve eksiksiz” devrimlerin örnekleri
arasında sayar .(Atatürk İhtilali I – II. Kaynak Yayınları, 4. Basım, 2003)
...
20. yüzyılda devrimler:….
1905 Rus, 1908 Jön Türk Devrimi, 1907-1909 İran Devrimi, 1911 Çin Devrimi, 1917
Sovyet Devrimi, 1920’lerde Türk Devrimi….
...CHP iktidarı 1930’larda
toprak reformu hazırlıklarına başlamıştı. Fakat demokratik devrimin bu temel
programı gerçekleştirilmemiştir. Atatürk’ün
ölümü ve arkasından İkinci Dünya Savaşı, Kemalist devrimin tamamlanması için
zorunlu olan bu tarihsel atağın ertelenmesine neden olmuştur. Savaştan sonra
ABD’nin Türkiye’de kazandığı etki sonucu, ağalar en büyük koruyucuya kavuşmuş
ve Küçük Amerika sürecine girilmiştir (s. 31). Bu koşullarda, 1946 Toprak Yasası
başarısızlığa uğramıştır. Çünkü devrime önderlik eden CHP, artık kurduğu
sistemin üzerine oturmuştur ve dinamizmini yitirmiştir. Derken Köy Enstitülerinden
de vazgeçme çizgisine girilir ve laiklikten ödünler verilir. Bu sürecin doğal
sonucu olarak CHP yönetimi, kaçınılmaz olarak iktidarı, bu politikaların gerçek
sahibine bırakmıştır. (…)
Emperyalist-kapitalist
sistemden kopmayan bir devrim, milli demokratik programı sonuna kadar
uygulayamaz. ALTI OK, sonuna kadar ve tutarlı uygulandığı zaman, tam bağımsızlık ilkesi
nedeniyle emperyalizmden kopuş programı olarak yorumlanabilir ve
uygulanabilirdi. Ancak buna yönelecek
bir önderlikten yoksundu. Sovyetler Birliğinden sonra ekonomide plan
uygulamasına geçen ikinci ülke olmasına ve Sovyetlerle işbirliği yapılarak
gerçekleştirilen sanayileşme atılımna rağmen, bu devrimci çizgi
sürdürülememiştir. ALTI OK’tan daha 1940’larda vazgeçilmeye başlanmıştır. Çünkü
CHP yönetimi Altı Ok’u sonuna kadar uygulayacak bir toplumsal dinamiğe
dayanmıyordu ve devrimi sürdürecek bir önder sınıftan da yoksundu. Ve geri
dönüş sürecine girildi. (s. 33).
CUMHURİYETÇİLİK (s. 35…)
Cumhuriyet Halk Fırkası’nın
1931 Programı’nda Cumhuriyetçilik şöyle tanımlanır:
“Fırka, Cumhuriyet’in,
milli hakimiyet mefkuresini en iyi ve en emin surette temsil ve tatbik eder
devlet şekli olduğuna inanır. Fırka bu sarsılmaz kanaatle Cumhuriyet’i
tehlikeye karşı her vasıta ile müdafaa eder.” (Atatürk’ün CHP Program ve
Tüzükleri, kaynak yayınları, 2008)
Cumhuriyet, bir
devrimdir; 600 yıllık feodal bir devleti yıkarak kurulmuştur. Bu devrime
önderlik eden Mustafa Kemal ve arkadaşları, Cumhuriyetçiliği bir devlet ve
hükümet biçiminin ötesinde, Ortaçağdan köklü bir kopuş olarak yorumlamışlardır.
Atatürk, “ Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler , mensuplar
memleketi olamaz” derken, Cumhuriyetin, siyasal devrimin ötesinde bir toplumsal
devrimi içerdiğine işaret eder. (s. 37)
Altı Ok’taki Cumhuriyetçilik,
saltanat ve hilafetin yıkılmasının ötesinde, onların temsil ettiği şeyhlik,
ağalık, aşiret reisliği gibi Ortaçağ ilişkilerinin kökünün kazınması programını
da içermektedir. (s. 38)
MİLLİYETÇİLİK
( Milletçilik diyor Mahmut Esat Bozkurt, daha doğru. Daha değil, doğru. Millet ve Milliyet farkını geçtiğimiz aylarda öğrendik) (s. 38…)
Kemalist Devrim,
Milliyetçilik’te tam bağımsızlık ilkesini temel alır.Çünkü bir milletin çağdaş
uygarlıklarla uyum içinde yürüyebilmesi için, en başta bağımsız olması gerekir.
Bağımsız olmayan bir millet gelişemez. Bu açıdan Kemalist Devrimin Milliyetçiliği, her alanda
ve her cephede emperyalizmin denetimini reddeder ve emperyalizmle ortak bir
amacı kesinlikle kabul etmez.
Atatürk, ülkenin
yoksulluğa ve yıkıma sürüklenmesindeki “en kuvvetli ve en önemli” nedenin
ekonomide bağımsızlıktan yoksunluk olduğunu daha 1923 yılında belirtmiştir.
...Kemalist Devrimin
milliyetçiliği, yayılmacı ve saldırgan değildir. Bu milliyetçilik, “belirli
hudutlar dahilinde hayat ve bağımsızlığı korumaya” yöneliktir.Turancılığın ve
Pansilamizmin gerçekçi ve doğru hedefler olmadığan Atatürk sürekli işaret eder.
“Yurtta sulh, cihanda
sulh” ilkesi Kemalist Devrim’in milliyetçiliğini tamamlar. (s. 43)
… Milliyetçilik, diğer
beş oktan farklı olarak, ideolojik vurgu taşır. Bilindiği gibi Milliyetçilik,
burjuva demokratik devrimlerin ideolojisidir. Daha sonra, emperyalist ülkelerde
gerici, yayılmacı, saldırgan bir karakter kazanmıştır. Emperyalizme karşı
savaşan mazlum milletlerin devrimci önderlikleri, Devrimci Milliyetçilik
bayrağını yükselttiler.
Kemalistler ve
Sosyalistler, Devrimci Milliyetçiliğin gereği olan bağımsızlık ve yurtseverlikte
birleşirler ve Türkiye’nin bağımsızlığını, egemenliğini, toprak bütünlüğünü ve
milli devlet ilkesini kararlılıkla savunurlar. (s. 47).
HALKÇILIK (s. 48…)
Kemalist Devrim’de
Halkçılık’ın iki anlamı vardır. Kapsamlı anlamıyla Halkçılık, siyasal düzlemde Kemalistlerin
doktrin ve programlarının bütününü içerir; Meclisler sistemine dayanan bir halk
hükümeti anlamındadır.
Toplumsal-ekonomik düzlemde ise sınıflar arasında ayrıcalıkların
kalkması ve işbirliği diye özetlenebilir; “Emeğe dayanmayı” ve halkın
ihtiyaçlarını karşılamayı esas alan bir ekonomi kurulmasıdır. (s. 51)
1923, 1927 ve 1931
programları Halkçılığı, hem halk hakimiyeti (demokrasi) olarak tanımlamışlar hem
de dar anlamda Halkçılık tanımı yapmışlardır. Kurtuluş Savaşı döneminden beri
Halkçılık, siyasal, toplumsal, ekonomik, ve idari programların bütününü ifade
ederken, daha sonra bu kapsamlı program temel ilkelere (oklara) ayrıştırılmış
ve HALKÇILIK’a da, her tür ayrımcılığın reddedilmesi, yasalar önünde eşitlik ve
bütün sınıflar arasında işbirliği ve dayanışma anlamı verilmiştir. “İmtiyazsız,
sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz” sloganı, bu dar anlamda Halkçılığı ifade
etmektedir ki, Altı Ok’taki Halkçılık Ok’u budur. (s. 52).
DEVLETÇİLİK
(s. 56)…
D……