Sayfalar

20 Aralık 2012 Perşembe

Gelişmişlik indekslerinde en sonlarda yer alan bir ülkenin yaşanılabilirlik indekslerinde en sonlarda yer alan şehrinde KAR

Gelişmişlik indekslerine göre en sonlarda yer alan bir ülkenin, yaşanılabilirlik indekslerinde en sonlarda yer alan 20 milyonluk kentinde --ki baş bakan 70 milyonluk Türkiye'nin geri kalanını da buraya getirmeyi dahiyane projeleriyle düşünmektedir ve bu ülkede yaşayan bazıları anlar ve bilir ki bu dahiyane hayallerde hiç bir planlama yoktur, "İstanbul'da nefes alınmıyor, yeşil kalmadı, su yetersiz", vb vb denmez, Anadolu'ya yatırım götürüp bölge insanlarına iş okul sağlık vb sağlamak ve nüfusu tüm topraklara yaymak düşünülmez, 70 milyon insan İstanbul'a yığılmaya çalışılır, -- azıcık kar yağmışken yaşadıklarıma bakın!!!

Yarım asırlık hayatımda en kötü bir saatim demeyeyim ama ulaşım anlamında en kötü denebilir... Ha bir de Cevizlibağ'dan Levent'e (9 km???) E5'ten 2,5 saatte (arabayla) gelmişliğim var...

Bir süredir çalışmıyorum ancak iki günlük bir Süreç Yönetimi eğitimi için ısrar edilince peki dedim. Tam da bu günlerin, aslında normal bir doğa olayı olan karın yağacağı günlere denk düşüeceğini elbet o zaman bilmiyorduk.

Geceden düşündüm, arabayla gidebilirim herhalde, ama akşam dönüş ne olur, nasıl olur??? Gideceğim yer Caddebostan. Ben Levent'teyim. Taksi duraklarına telefon ettim, elbette taksi yok. Arabayla gideyim dedim telaşla çıktım ne bere ne şemsiye ne geniş bir atkı almışım...:(

Arabanın her tarafı buz.. Takır takır. Burası,birçok mahalden 2-3 derece soğuk olur her zaman zaten. Şehirde kar kalkar burada 15 gün kalır! Arabayla gitmeyi gözüm yemedi... Zaten kar lastiklerimi her sene yaptığım gibi taktıramamış idim, çünkü çok güvendiğim ustam -- merak etme diyerek -- lastikleri yazıhanesinde tutmayı teklif etmişti, çünkü eve çıkarmak zor oluyordu 4 lastiği, ancak adam anımsamıyor bile, lastiklerim yok olmuş!!! :(

Taksi yok durakta... Tipi feci... Derken bir taksi belirdi... Genç şöför "karşısı" dediğimde baya tereddüt etti ama sağ olsun beni aldı... Yollar oldukça açıktı, gittim... Gidemeyeceğim diye sıkıntı yaşarken, erkenden vardım varacağım yere...

16'da çıktık. beni Söğütlüçeşme'ye bıraktılar arabayla. İlk defa metrobüse bineceğim oradan.. Kar, tipi şeklinde. Yerler dere, göl.. Kar suları.. Zar zor yürüyüp bindim hem de oturdum, yarım saatte Zincirlikuyu'ya vasıl oldum. Buraya kadar iyi.

Felaket ve gelişmemiş ülke manzaraları şimdi başlıyor. Zorlukla uzunca bir yol ve dik bir merdiveni aşıp Levent yönündeki otobüs durakları kısmına çıktım herkes gibi.. Tipi felaket. Kafam açık.. Kaldırımlar hafiften kayıyor. Her yer ana baba gibi. Görünen o ki trafik felç, ilerlemiyor. Bazıları yürüyor ama zaten kaldırım yok, arabaların yanından araba yolunda yürüyorlar. Oralar gölümsü dereler şeklinde. Ulan dedim herkes gibi lastik kaba saba bahçıvan çizmem olaydı...

Yürümeyi göze alamadım ÇÜNKÜ --artık geçtim deri çizmelerimin 15 cm suya batması ve saçlarımdan karlar damlamasını, yürümem gereken istikamette (bilenler bilir) köprü çıkış ve Bakırköy tarafından gelen E5'in bağlantıları var... yani kaldırım yok zaten bu adamlar şahane (!) şehircilik nosyonlarıyla böyle yapıyorlar. 

Seneye Taksim Meydanı'na da yürüyerek çıkılmayacağını şimdiye dek  bu "projeye" karşı çıkmayan milyonlar anlayacak. Bize böyle önceden anlayıp karşı çıkmak yok. Ne mok olduğu illa yaşanıp görülecek... Soyut düşünebilmenin eksikliği.. Dağıtmayayım konuyu.. Yani yürüyeceğim ve esasen uzun sayılmayacak bir yolum var belki en fazla 1,5-2 km ancak kaldırım yok. Karlı derin sulara bata çıka, arabaların önünden, yanında, arkasından gidilmesi gerek... İlkel...

Derken, bana gerekli otobüs geldi!!!:) Kapağı attım ona yirmi santim derinliğindeki sulara basarak.. Hem de oturdum :) Hoş... Ancak.... az sonra anladım durumu.. Otobüs hareketsiz, birileri şöföre söyleyip kapıyı açtırıp indi... Şöför kapıyı kapattı.. Ama hareket edemiyoruz, birileri daha geldi şöför kapıyı açtı, oh diyerek bindi insanlar... Sonra başkaları indi.. Şöför devamlı kapı açıyor kapıyor. O da güldü "ya ne iş birileri biniyor birileri iniyor" diye.. Bööööööyle devam etti. İnmeyi isteyebileceğimi başta hiç düşünmemiştim. ANCAK YARIM SAAT, TAM OTUZ DAKİKA GEÇTİ, abartmıyorum en fazla iki metre ilerledik. Gerçekten garipti hiç anlamadım, çok yavaş da olsa ilerlemeyi umuyor insan... Kimse anlamadı.. İnen inene, binen binene....

Otuz dakika bitince ben de iniyorum dedim. Ben inerken birileri de bindi, boşa binmeyin akbil basmayın dedim ama tabii anlamadılar...

Karlı göl ve dereler sekerek yürüyoruz araba aralarında sekerek. Anladığıma göre yürüyenler 1. Levent METRO (gerçek metro, yer altından giden, medeni, yağmurdan kardan etkilenmeden) oraya varmaya çalışıyorlar. Oraya vardılar mı Hacı Osman'a kadar gidecekler on dakikada. Medeniyet. Batı bunu 1900'lerin hemn başında keşfetmiş. Biz Kurtuluş Savaşı ile uğraşırken aç bilaç, Londra'da metro hatları giderek artıyordu, onların Ulaşım Müzesi'nin yalancısıyım. Bizim plansız, kafasız, gelmiş geçmiş tüm yöneticilerimiz bunu anlayamamışlardır. Zeka ve becerileri ve millete faydalı olalım kavramları bu kadardır!!! Batılı biri görse şaşardı... Şeritlerce araç var, aralarından sekerek göllere girerek, zaman zaman kayarak yürüyor yüzlerce insan... Abartmıyorum, kaldırım yok, Taksim de böyle olacak dediğim gibi...

Saçlarım sırılsıklam kafama yapışmış dünkü berber fönünden eser kalmamış, deri çizmem de su almış vaziyette, bizim sokağa biraz kestirme geçiş sağlayan Garanti Bankası Genel Müdürülük yanına geldim. Merdiven inilmesi gerekiyor... Tereddüt ettim. Nasıl ineceğim bu uygunsuz çizmelerle, her şeyi göze aldım, "Ya Allah" diyerek en kenarlardaki karlara basarak indim...

Evet her zamanki gibi eve yaklaşıkta kar kalınlığı artıyor. Önümde bir engel kaldı o da Migros'un yanındaki çok dik yokuş... Kuru havada zor çıkarım  burayı, tık nefes... Tekrar "Ya Allah" dedim... İnanın zor çıktım yerler kayıyor, allahtan bir kenarın bir kısmında daracık basamaklar var kaldırım anlamında, oradan çıktım. Ama bir yerde bitiyor basamaklar!! Yokuş... Orada bir genç vardı, "çocum bi yardım et" deyip :))  şaşırmasına ve belki de uygun bulmamasına rağmen yardım etmesiyle düzlüğe çıktım!!! Yaşlılık! Ve şahane şehrimiz... Yayalar insan değil bu şehirde... Eve varmak için bir sokak daha katettim, çok şükür diyerek, apartman önüne kadar da hafif eğim var, orayı da aştım apartman kapısına kadar da mermer birkaç metre var, nedense akıllı apartman sakinleri kapıcıya buranın karlarını aldırırlar, sonra da kayıyoruz derler, bana göre karlar durmalıdır ki rahat yürünsün, ya da en iyisi,  burada olduğum 15 seneden beri her toplantıda  konuşulduğu ama nedense alınmayan  üç kuruşluk, kaydırmazlık sağlayan zımbırtı. Kapı çaldı bir dakika........

Kapıcı, çöp istiyor... Yok.. "Dursun" diyorum, "Lütfen yöneticiye söyle, yani artık alınsın bir şey şu mermerlere, çoğunluğu benden yaşlı, kayıp bir yerlerini kıracaklar, ben de zor geldim..". "Abla hepimiz kayıyoruz".. "E tamam işte lütfen söyle Sevgi Hanım'a, almıyorlarsa ben burası için parasını verip alacağım, on beş senedir neden alınmaz bu anlamıyorum" diyorum.. Dört apartmanız  biz... Kendi apartmanıma alırım değil mi yani dört apartmana ben alacak değilim...

Hadi bana müsaade. Yazı yazacağım, içimi dökeceğim derken çok aç kaldım.. Yarın aynı yolu gidip gelmem gerekiyor.. Bir lastik çizmem olaydı... Kötü yakalandım bu kar olayına, hazırlıksız...