Çok incelikli bir konu. Duygu ve düşüncelerimi tam olarak ifade edebilecek miyim, bilemiyorum.
Son bölüm sıkıcıydı aslında, kilometre dolduruyordu. Ama..... o gece, ve ertesi gün etkisinde kaldım sonunda olan şey yüzünden. Ve hala...
Zaten son zamanlarda düşünüyordum Arkadaş kime denir? diye.. Hislerim tatsızdı... Dizinin sonu bu ruh halime denk düştü...
Sizi çok iyi anladığını, sevdiğini, değer verdiğini söyleyen (siz de ona aynılarını), görüştüğünüzde saatlerce birbirinizin sözünü tamamlayarak, son derece akıcı, leb demeden leblebinin anlaşıldığı, çok keyif veren bir sohbetin yapıldığı, ama bu görüşmenin senede ancak bir iki kere yapıldığı biri mi? Bazen daha seyrek...
Seni seviyorum, görüşmesek de hep aklımdasın... görüşmesek de birbirimize hep iyi duygularımız var, hep kalbimdesin diyenler.. arkadaş sınıfında mıdır? olmalı mıdır?
"Yaaa özledim, görüşelim" ya da "seninle konuşmak istiyorum, hiç iyi değilim, fikir teatisi yapsak" dediğimde:
- Bu konuşmayı bilinmeyen/çıkmaz ayın son çarşambası gibi bir tarihe erteleyenler...
- Veya "biz falanlara gidiyoruz, hadi hemen gel" diyenler.. Oysa 30 senelik arkadaşım olarak bilmeli o anda hazırlanıp dışarı çıkmam imkasız, ben sadece oturup başbaşa konuşalım istiyorum. Beni dinlemene ve birkaç cümle söylemene ihtiyacım var... Bu empatisizlik..( Derdi olanın, falancalara giderek ya da dışarı çıkarak derdinden kurtulacağı formülünün herkes için uygun olduğunu zannetmek... olmaz ki! Eve kapanmak evet depresyonu artırır, ama ben şu sıra seninle konuşmak ihtiyacındayım, kalabalığa karışıp, merhaba, memnun oldum, nasılsınız falan demek istemiyorum...
- "Konuşamıyoruz ama bari mektup yazayım" diye saatler harcayıp yazdığım uzun mektuba "en kısa zamanda görüşelim" diyerek üç kelime yanıt verenler.. ve o görüşmenin hiç yapılamaması..
Bu saydıklarım, başıma geldiği için örnek olarak verdiğim durumlar. Başka çeşitlemeler de olabilir aklıma gelmeyen.
Kötü gününüzde yanınızda olmayanlar arkadaşınız mıdır? Arkadaşlarım başlıklı bir liste yapacak olsanız, bu listede olmalı mıdırlar? Yoksa öylesine birer tanış mıdırlar, tanıdık, ahbap,...?
Benim sorunum herkesi kendim gibi zannetmemdir hemen her zaman, her konuda. Dost/arkadaş bildiğim, ya da sadece öylesine biraz tanıdığım biri, gece yarısı bile arasa ve dese ki "seninle konuşmak istiyorum" iki elim kanda olsa atlar giderim, gitmişimdir de zaten. Benle konuşmak istediğine göre bana değer veriyor ya da bana ihityacı var demek diye düşünürüm. Haksız da sayılmam. Ama hemen hemen kimse böyle değil :(
İşe yaramayan hatta aşağılayıcı, hatta dayakçı koca için arkadaşını ekerek hala o kişiye saçını süpürge eden iş güç sahibi kadın arkadaşlarım :( Bu derin psikolojik sorununun farkında olmayanlar...:( Bunları eleştirmemeliyim değil mi? Ama eleştiriyorum, kızıyorum... Biraz içinize bakın, deşin, gerçekte istediğiniz ne. Ayrıca, zor durumda olduğunuzda yanınızda benim olma ihtimalim mi fazla o kocanın mı?
Hayatta bir kere bile birlikte sinemaya, konsere, yürüyüşe, kahve içmeye gitmediğimiz kişiler... Arkadaş mıdır?
G mesela.. Kaç senelik arkadaş... "Gelsene" (iyi veya kötü günümde, öylesine..) diye aradığımda (ki ben ona çok uğrarım, evi ve iş yeri bize bir sokak) iş "sen gel ben gel"e döner... :( Ve o sormaz genelde "sen nasılsın?" diye, ben ona durumlarını sorar, konuşturur dinlerim. Ah, psikolog olmalıydım, 30 senedir okuduğum psikoloji bir işe yarardı.
Yıllar hızla aktığından S artık çok eski arkadaşım, gerçek dostum, okuldan falan değil, iş yaşamından... Ne zor durumlarda olduğunu iliklerime kadar hissediyorum. Onun beyninin hangi nöronları ateşleniyorsa (aktif oluyorsa, yani fMRI'da ışıklanıyorsa) onları konuştuğumuzda bende de aynıları olur, biliyordur bunu.. Ama o hep yanımda olmuştur. Çünkü onun iş ve aile ve sağlık durumlarını ÇOK iyi bilmeme rağmen arıyorsam ve "sana ihtiyacım var" diyorsam, çok ihtiyacım var demektir. Gerçekten ona ihtiyacım var demektir, bilir. İşte arkadaş budur. Her şeyi açıklamana gerek olmadan ses tonundan anlayan, koşan... Bazısına da ne kadar açıklasan da anlamaz, o da ayrı... Hey allahım....:(
S'ye tüm sevgim ve saygımla...
Bir arkadaşım da Barış. S ve Barış dışında şu an kimseyi sayamıyorum. Zaman zaman beni çok kırmasa, H'yi de saymalıyım.
Barış da S gibi ÇOK iyi dinler, çok. İnce detay bir sürü şeyi analiz ederiz, konudan konuya atlarız 5 saat, konu bitmez..."Stalker" ya da "Outliners" (ki bu kitabı kaç kişi bilir yani!) dediğimizde bunları biliyoruzdur. Açıklamak gerekmez... Bu bağlamda başka arkadaşım yok.. Ama henüz ona "Barış pek fenayım şehre gel de konuşalım" demedim (Şehrin biraz dışında çalışır ve ikamet eder). Ama biliyorum, gelir.
Çok zavallı gibi tanıttım kendimi... Çok kişi bu arkadaşsızlık durumundadır olasılıkla, ama bu kadar düşünmemiştir üzerinde. Hele erkeklerin, kadınlar gibi "konuşacak birine " ihitiyaçları yok (var da... farkında değiller... erkek beyninde duyguların olduğu bölümü sözel beceriler bölümüne bağlayan kısım çok küçük.. this a scientific fact) maç izleme, içme, geyik muhabbeti, poker yetiyor onlara genel olarak..
Diziye dönelim...
Sürekli aptalsın, aptalsınız diyen, bencil ötesi, kimseyi sevmeyen, tatsız şakaları olan, insanı cidden zor durumda bırakan adam (dizinin baş kahramanı) en yakın arkadaşı, tek arkadaşı (hatta bu baş kahramaının arkadaşlık kavramından haberi bile olmadığını görüyoruz, algılıyoruz 175 bölüm boyunca) ama arkadaşı (bir onkolog) kanser olup kemoterapi alıp 1-2 sene içinde hastalanelere gelip gitmeyle, sürünerek ölmek yerine, kalan beş ayını kemo almadan, yapmak mistediği şeyleri yaparak zaman geçirmek istiyor. Arkadaşı bundan vaz geçiremiyor onu, "sana çok ihtiyacım var benim için mücadele et" demesine rağmen. Çünkü ikisi de doktor, kaçınılmaz sonu biliyorlar. Kanser olan "Korkuyorum... Bu beş ay yanımda ol" diyor. Arkadaşı; o aksi, bencil ötesi arkadaşı, dizinin sıradışı kahramanı, İŞİNİ BIRAKIYOR. Kanunlara karşı geliyor (ayrıntıya girmiyorum) salt arkadaşı ile beş ay geçirmek için... Onun son beş ayında yanında olmak için.
Yemyeşil arazilerde manyak hızda motosiklet sürerler ve kahkahalar atarken, dizi bitiyor. Çok amerikan.. Ama ben arkadaş derken böyle birini kasdediyorum, artık.
Not:
Bu arada şunu belirtmek gerek, bizde hala ve hala, hasta hakları hiçe sayılarak, kanser olup artık kesin olarak belirli bir süre ömrü kaldığı kesin olanlara bu söylenmiyor... Yakınları da saklıyor, "bak enginar ye, iyi olacaksın"!!! İnsan bilmeli ki, bu dizideki adam gibi ne yapmak istiyorsa şu fani hayatta yapsın. İnsan bilmeli ki kime ne bırakacaksa bıraksın, banka hesaplarını vb ayarlarsın.... Kime NE demek istiyorsa desin, özürleri varsa dilesin, sevgisini söylemedikleri varsa söylesin. Öyle belki yaşarım diye brokoli ve enginar yemeye çalışarak ölmek yerine... Hasta yakınlarına da şaşırıyorum; bir insanın hakkı değil midir bunları bilmek. Dizinin bir bölümünde, artık öleceği kesin tüm organları iflas etmiş komadaki hastayı bile geçici olarak uyandırıp (oluyormuş demek! başucundaki kişiye, eşine/sevgilisine veda etmesi sağlanıyor. İşte Amerika-Türkiye farkı. Bu konuda onlara hak veriyorum)
.........................................................................................................................................................
Düşündüm kaç arkadaşım var böyle, son aylarım diye birşey olursa, yanımda olacak, benle Arjantin'e gelip tango yapacak, denizlere açılacak.. aklıma bunlar geldi ilk :) ?! Belki Barış? Ne dersin?
Ciddi bir hastalığımda ve tedavimde hiç aramayanlar (öyle 3 kişiyi attım zaten, bencillik ve umursamazlıkları akıl alır gibi değildi, çok zavallı olmalılar), diğerleri de ne kadar geldiler? Yani gerçek ortada...
O dönem için H'ye ve E'ye buradan teşekkür etmeliyim...
Bende mi sorun? Olabilir. Ama gene de sayınca 2-3 kişi çıktı, fena değilmiş durum. :) :)
Ama siz de sorun kendinizde hayatınızın son 3-5-6 ayı kalsa yanınızda kim olur işini gücünü bırakarak... Bu sadece dizi demek doğru olmaz.. Arkadaş budur. Bence. Sizce nedir? Lütfen yorum yazın.
Sabanci'dan da gelirim, beraberce Arjantin'e tango yapmaya da gideriz; ama daha bol bol guzel anlari paylasalim. Dizinin adini nicin soylemedin bu arada? Ben biliyorum da.
YanıtlaSilDost ya da arkadaşın tam bir tarifi yoktur, olmamalı da zaten.
YanıtlaSilTam da sizin anlattığınız gibi "ben böyle istiyorum" yeterlidir. Benimse dost ayrımına varmak için en çok kullandığım ipucu
yanımdayken bana verdikleri huzur.
Yanıt veremeyeceğim, çünkü benim hiç yok. Bundan da hiç rahatsız değilim. Biriyle konuşmak isteyince, kendi kendime konuşuyorum. Sanırım yaşlılığı ve ölümü, tek başına yaşanması gereken bir süreç olarak algılıyorum. (Bunları yazmamın nedeni, sözünü ettiğin dizinin sonunu, tesadüfen dün akşam öğrenmem ve ciddi bir duygusal travma yaşamam.)
YanıtlaSilTeşekkürler arkadaşlar yazımı okuyup yorum da yazdığınız için... Reha ben uak duran "arkadas"lardan kopmak istiyorum çoğu kez, ama kırk yıulda bşir aradoığnda da telefonu açmamazlık edeyim mi, ulan 30 senelik arkadas falan diyorum... Esasen istediğim şu: tanıdığım herkes ama herkesten uzaklaşmak, şöyle bir tanış olduğum eski iş yerimden tipler de dahil (en çok sıkmış olanlar da belki onlar şimdi görmüyor olsam da.. amma garibim di mi?) yeni insnaalrla yeni hayat, kimse olmaya da bilir ama eskiler olmasın... belki bazılarına haksızlık. Haksızlık olacak olanlarla ilişkim sürsün aslında...!:) Evet o son ben de travma yarattı...
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBloğunuzdaki paylaşımlar düşünceli ve ilginç ve bloğunuzu sıklıkla takip ediyoruz. CSS tasarim olarak paylaşımlarınızın devamını dileriz.
YanıtlaSilSevgili Mete Han,
SilÇOK TEŞEKKÜR EDERİM... Duygulandım..:)
Filiz.