Sayfalar

10 Mayıs 2013 Cuma

6 yıldır oynayan, Ionescu'yu aşan bir absürd tiyatro örneği izledim bugün


Avukatları azarlayan bir hakim... Müvekkillerinin yanında değil 30 metre uzağına oturtulmuş avukatlar... Sanıklarla izleyiciler arasında 20-30 metre,  başlangıçta ve aralarda bağırarak ya da el kol hareketleriyle haberleşme, hasret giderme..

Başlama saati, ara saati, süresi tamamen hakime kalmış yani kural, yönetmelik, plan, program yok. Salona sürekli giren çıkan izleyiciler, jandarma... Jandarma erlerinin neden 5-10 dakikada bir çıkıp, girdiklerini anlayamıyorum. Hangi sanığın ne gün hangi saatte SON SAVUNMASINI yapacağını KİMSE BİLMİYOR, sanık ve yakınları ve hiç kimse. Bu da hakime kalmış... Kafka bile DAVA'da bu kadarını düşünememiştir.

Bugün Silivri'de duruşma izledim.. Geç bile kaldım. Defalarca gidenler var. Oradakilere destek için çok önemli bu, ben maalesef geç uyandım bu duruma :(

Gazeteci olup bir kere bile gitmeyen yüz karaları var! Pes. "Gazeteciler" !

Kendinizi o altı senedir tutuklu yargılanan sanıkların yerine koyun. ALTI SENE. Dile kolay. Size isnat edilen suçlarla ilgili hiç bir delil ve suç unsuru teşkil edecek fiil yok. Ama ağırlaştırılmış müebbet isteniyor hakkınızda. İnsan hayatı bu kadar önemsiz. ..

Bu insanlara salonda birilerinin olmasının verdiği destek çok önemli değil midir sizce? O dağ başında unutulmadıklarını onlara hissettirmek. Orada altı senedir yatıyor olsanız ve tek bir kişi bile ilgilenmese... :(

Bir rezillik....Belki uzunca yazarım, belki yazmam... Avukatları azarlayan bir hakim... Müvekkillerinin yanında değil 30 metre uzağına oturtulmuş avukatlar... Sanıklarla izleyiciler arasında 20-30 metre,  başlangıçta ve aralarda bağırarak ya da el kol hareketleriyle haberleşme, hasret giderme..

Başlama saati, ara saati, süresi tamamen hakime kalmış yani kural, yönetmelik, plan, program yok. Salona sürekli giren çıkan izleyiciler, jandarma... Jandarma erlerinin neden 5-10 dakikada bir çıkıp, girdiklerini anlayamıyorum. Hangi sanığın ne gün hangi saatte SON SAVUNMASINI yapacağını KİMSE BİLMİYOR, sanık ve yakınları ve hiç kimse. Bu da hakime kalmış... Kafka bile DAVA'da bu kadarını düşünememiştir.

Sanıklar, pırıl pırıl, tertemiz, moralli, enerjik görünümdeler... Suların bile günde 1-2 saat verildiği o esirhanede nasıl böyle saçlar, başlar, kıyafetler pırıl pırıl, bakımlı, insan şaşırıyor! Ne de olsa sokaklarımız birkaç günlük sakalla ve hırpani, bakımsız dolaşan güruhla dolu!

Kalkıp bininci defa ne kadar saçma ve hukuksuz yargılandıklarını, çürüttükleri olayların son mütalaada gene karşılarına çıktığını uzun uzun anlatan sanıklar (örneğin 140 isim olan telefon rehberine 365 isim ve telf no eklenmiş, bunu ispat etmiş, kabul edilmiş... Güya. Güya, çünkü mütalaa denen ve lehte delil ve ispatları umursamayan, kaale almayan, savcının son görüş metninde, gene telefonunda kayıtlı olarak o 365 isimden bahsediliyor, bakın şunlar var telefonunuzda, demek bağlantınız var! Böyle -afedersiniz- miktiri boktan şeyler, binlerce.

İçerden yazılan kitapları okuyanlar (herkes okumalı, kendine insan diyen herkes okusun Samizdat ve Pusu'yu, hiç değilse bunları) sayısı binleri aşan saçmalıkları bilirler... 
İnsan akıl sağlığını kaybeder orada. Sanığa isnat edilen bir suç, ve suçla ilgili fiil yok. Sanık çırpınıyor "suçum ne?" diye.
Örneğin diyor ki, "312. maddeye göre diyorsunuz peki ben bu yasa maddesine karşı olarak HANGİ FİİLERİ YAPMIŞIM, NE ZAMAN YAPMIŞIM???" Cevabı yok. Kendi kendine konuş, otur. Senelerce.  Dünya tarihine geçecek bir kurmaca proje bu, bir plan... Bir senaryo, birilerinin hem de oldukça özensiz dikkatsiz yazdığı. 2003'de yazıldı denen darbe planlarında, o tarihte ortada olmayan şirketlerden bahisler.. O tarihte olmayan yazılım sürümleri... İğrençlik... Bir pislik çukuru.

Sanıklar, anayasa ve ceza yasalarının maddeleriyle anlatıp izah edip HUKUK DERSİ veriyorlar.. Savcılar ve hakimler heyeti bunları bilmez mi?!!! Belki de bilmezler.  Bir tek başkan dinliyor gibi, sanığa bakıyor, öbürleri önlerindeki bilgisayarlara bakıyorlar uzaktan anlayabildiğime göre.
Yavu, konuşan ve hiç bir suçu olmadığı halde ağırlaştırılmış müebbet isteyip hayatını kararttığınız insan, konuşurken, bari yüzüne bakın!!! Göz teması kurun. Yok. İçimden geçirdiğim sıfatları burada saymayayım. Merak ediyorum sürekli, bu savcılar, hakimler,.... nasıl bakıyorlar eşlerinin, çocuklarının, kardeşlerinin, ana babalarının, komşularının yüzüne??!!! Bu kadar da olmaz diyor insan. Bunlar nasıl insan!!! :(

Sanık, ne kadar hukuksuz; yalanlarla saçma sapan "yargılandığını",5-6 senedir esir edildiğini anlatmaya çırpınırken iki  saat içinde, azarlanıyor, avukatına söz verilmiyor, avukat da azarlanıyor, istediğini dışarı atıyor hakim...

Faşizm dedim içimden. Tam bir faşizm. Kural, yasa, hak, hukuk yok.  Vicdan yok, insanlık yok....

Arabayla dönüyorum D100 otoyolundan İstanbul'a... Saatler sürdü. Tamamen plansız bir kentleşme. Yeraltından ulaşım olmaması nedeniyle yer üstünde binlerce araba.... Her gün İstanbul'da yakılan benzini düşündüm... Arabalara ve beton yığınları. Başka bir şey yok. Elbette binalar da düzensiz, rastgele. Esas ucube bunlar.  Hepsi birer ucube. Birlikte daha bir ucube bir görünüm oluşturuyorlar. Elbette estetiğin e'si yok gözümün görebildiği, ufka kadar hiç bir noktada estetik tek bir metrekare yok! Çirkin. Alabildiğine çirkin. Mide bulantım arttı. Boş bir metrekare bırakmamacasına hala dikilmekte olan alışveriş merkezleri, siteler... İstanbul'a yaklaştıkça saatte 4-5 km hızla akarken trafik içinden nihayet eve ulaştım. Savaştan çıkmış gibiyim, her yönden...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder